İrfan ve Maneviyatın Asırlık Merkezi
Eyüpsultan’ın kalbinde yer alan Murad-ı Buhârî Tekkesi, 17. yüzyıldan günümüze uzanan köklü geçmişiyle Anadolu’da Nakşibendîlik’in Müceddidiyye kolunun ilk merkezi olma özelliğini taşır. Anadolu Kazaskeri Çankırılı Dâmâd Mustafa Efendi tarafından medrese olarak inşa edilen bu mekân, daha sonra Şeyhülislâm Dâmâdzâde Ebülhayr Ahmed Efendi tarafından büyük âlim ve velî Şeyh Muhammed Murad-ı Buhârî Hazretleri’ne tahsis edilerek tekkeye dönüştürülmüştür.

Şeyh Murad-ı Buhârî Hazretleri, ilim ve irfan sahibi, keşif ehli bir zat olarak burada pek çok talebeye rehberlik etmiş, Osmanlı toplumunun ilim ve tasavvuf dünyasında önemli bir iz bırakmıştır. Tekkede, günümüzde de sürdürülen Sahîh-i Buhârî dersleri, yüzyıllardır devam eden ilim ve irfan geleneğinin en canlı örneklerinden biridir.
Tekkenin tarihinde Şeyhülislâm Hacı Veliyyüddin Efendi ayrı bir öneme sahiptir. Osmanlı Devleti’nin önde gelen âlim ve hattatlarından olan Veliyyüddin Efendi, 18. yüzyılda iki kez şeyhülislâmlık makamına getirilmiş, ilim ve sanata olan ilgisiyle tanınmıştır. Tekkenin mimari bütünlüğüne büyük katkılarda bulunmuş; bugün de manevi atmosferiyle ziyaretçilerini karşılayan mescidi inşa ettirmiştir. Aynı zamanda hayırsever kimliğiyle de bilinen Veliyyüddin Efendi, geniş arazilerini toplumun faydasına olacak şekilde vakfetmiş, ancak bu alanlardan biri olan ve vakfiyesine uygun olmayan biçimde bugün Veliefendi Hipodromu olarak kullanılan yer, onun hayır niyetiyle çelişen bir durum olarak dikkat çekmektedir.
Doğaya ve estetik değerlere duyduğu ilgiyle çiçek yetiştiriciliğine, özellikle de Osmanlı kültüründe önemli bir yere sahip olan lâlelere bağlı olduğu ve bu konuda çeşitli çalışmalar ile keşifler yaptığı bilinmektedir. İstanbul’un meşhur lâle bahçelerinin gelişiminde onun katkıları olduğu rivayet edilir. Vefatının ardından, vasiyeti üzerine tekkenin haziresine defnedilmiş ve böylece mekânın manevi kimliğinde kalıcı bir yer edinmiştir.

Geçirdiği restorasyon çalışmalarıyla yeniden ihya edilen tekke; mescid, tevhidhane, türbe, derviş odaları, şadırvan ve Muhammed Kethüda Çeşmesi gibi bölümleriyle ziyaretçilerine huzur dolu bir atmosfer sunar. Bahçesindeki su sesi ve mis kokulu güller eşliğinde geçmişin izlerini takip ederken, ruhunuzu dinlendirecek eşsiz bir deneyim yaşarsınız.
Tarih boyunca ilme ve teknolojiye verdiği önemle öne çıkan bu mekânda, Osmanlı Devleti’ne gelen ilk üç bisikletten birinin yer alması ve selamlık ile harem arasında kurulan haberleşme sistemi, tekkenin çağının ilerisindeki vizyonunu yansıtır.
Murad-ı Buhârî Tekkesi, ibadetin yanı sıra ilmin, irfanın ve erdemli bir yaşamın öğretildiği; geçmişin huzurunu bugünün samimiyetiyle buluşturan nadide bir mekândır. Bayram günlerinde bu manevi atmosferi solumak isteyenler için anlamlı bir duraktır.